Evlilik - Çift Terapisi
EVLİLİK NEDİR ?
Evlilik, en klasik tanımıyla; “hayat arkadaşlığıdır”.
Kimi eşlerin arasındaki ilişki; gerçek bir hayat arkadaşlığı olmasa da; yine de herşeye ragmen bir “hayat ortaklığıdır”
EVLİLİK NE DEĞİLDİR ?
Bazı insanlar; sadece kendisinin etrafında dönen, tek kişilik bir dünya ister. Halbuki; evlilik de, hayat da, tek kişilik değildir. Evlilik; sadece bir tek eşin seçimleriyle, kararlarıyla, kontrolüyle yürütülemez.
İhtiyaçların tamamını karşılayabilecek ideal bir evlilik yoktur.
Yetişkin dünyasında hayat da, evlilik de karşılıklıdır
EŞLER; EVLİLİK TERAPİSİNE, NASIL BİR RUH HALİYLE BAŞVURABİLİYOR?
Evli bir çift, evlilik terapisine başvurduğunda; eşlerden birinin, evlilik terapisiyle ilgili beklentisi, diğer eşe göre daha fazla olabiliyor.
Genel olarak kadınlar; erkeklere göre işbirliğine, uzlaşmaya, yardım arayışına daha yatkın görünüyorlar. Çoğu zaman; erkekler, evlilik terapisine daha gönülsüz başvuruyorlar.
Eşlerin; evlilik terapisinden öncelikli beklentileri; evlilikte kimin haklı veya kimin haksız olduğunun bir uzman tarafından kendilerine söylenmesi olabiliyor maalesef.
Ya da; eşler, evlilikte yaşadıkları ciddi sorunların, sadece terapistin basit önerileriyle kolayca çözülmesini bekliyorlar.
Çoğu zaman eşler; evlilik terapisinden tam olarak ne istediklerini bilmiyor bir halde terapiye başvurmuş da olabiliyorlar. Çünkü günümüzde çoğu insan; kendi hayatından da, hayat arkadaşından da ne beklediğine, ne istediğine, ne hissettiğine pek kafa yormuyor artık.
Pek çok insan; hayatını ve evliliğini sanki bir makina veya robot gibi, bir ruhu yokmuş gibi sürdürüyor. Otomatikleşmiş “görev ve sorumluluklar” içinde koşturarak, kendi hayatını ve evliliğini tüketiyor.
Her insanda; birbiriyle çelişen birçok eğilim vardır:
Mesela; aslında annemize, babamıza ve içinde yaşadığımız topluma ait bazı katı kuralları, hiç sorgulamadan sanki kendi kurallarımız gibi aynen kabul ederiz ve çoğu zaman o katı kurallarla kendimizi insafsızca yargılayıp ve kendimizi suçlama eğilimimiz vardır. Fakat kimi zaman da sadece kendimizi haklı görme ve karşımızdakini suçlama eğilimimiz vardır.
İki eş; bireysel olarak nelerden sorumlu olduğu ile nelerden sorumlu olmadığını netleştirmedikçe; kendini suçlamak, kendini, kendini savunmak ve karşındakini suçlamak şeklinde bir kısır döngünün içinde yorulur.
Eşler kendini, hayatını ve hayat arkadaşını anlamaya çalışmadıkça; evlilikte yaşanan duygusal, cinsel, sosyal, ekonomik sorunlar; aynı kısır döngü içinde tekrar edip, her iki eşte de enerji ve zaman kaybına yol açar.
Bu tatsız süreç; eşlerin her ikisini de giderek daha da yorar, bıktırır ve karşılıklı daha özensiz hale getirir.
Eşlerin hem birbirlerine, kendi kendilerine saygıları azalır. Sevgi ve güvenleri hasar görür.
Hayat arkadaşıyla yaşanan bu yorucu süreç; hayatın her alanına olumsuz yansımaya başlar, giderek yaşam kalitesi düşer, hayattan ve evlilikten alınan tatmin düşer.
Hayat ve hayat arkadaşlığı; çekilmez hale gelir. Hele bir de çocuklar varsa; içinden çıkmak daha da güçleşebilir. Çaresizlik ve sıkışmışlık duyguları oluşabilir.
Bu olumsuz duygularla; eşler birbirinden duygusal, cinsel ve sosyal olarak uzaklaşmaya, birlikte daha az vakit geçirmeye, hatta kopmaya başlayabilirler.
Ortak hiçbir şey paylaşmaz ve yapmaz hale gelebilirler. Eşlerden birisi; kendini işine ve çalışmaya aşırı derecede verebilir, başka insanlara veya etkinliklere yönelmeler olabilir.
Ya da tam tersi eve kapanmaya, kendi dünyasına gömülmeye veya kendisi için hiçbir şey yapmamaya dönüşebilir.
Karşılıklı tahammülsüzlük, hassasiyet, öfke, sinirlilik ve ani parlamalar yaşanabilir.
Canı acıyan eş, can acıtmaya soyunabilir, amacını aşan incitici sözler veya davranışlar havada karşılıklı uçuşabilir. Sözel veya fiziksel şiddete dönüşebilir.
Eşler arasında küçümseyici söz ve davranışlar, özellikle başkalarının yanında küçük düşürmeler, özensizlik, aşağılama, hakaret, küfür başlayabilir.
Eşlerden birisi veya her ikisinde birden; çok konuşma veya hiç konuşmama, hassasiyet, alınganlık, tavır, sitem, küskünlük görülebilir.
Tek taraflı veya karşılıklı eleştiriler veya suçlamalar ilişkiyi giderek daha da yıpratır.
Eşler arasında zaman zaman geçici küsüp-barışmalar, ayrılıp-birleşmeler tekrar edebilir.
Uzlaştırmak için araya üçüncü kişiler girebilir. Eşlerin köken ailelerinden, arkadaşlarından veya kendi çocuklarından birleştirici baskılar gelebilir.
Ayrılma-birleşme süreci giderek laçkalaşabilir.
Evlilikte yaşanan bu gerçek mağduriyetlerin hiçbiri şımarıklık, güçsüzlük, zayıflık, iradesizlik nedeniyle değildir.
Çoğu kez altta yatan şey; bir akıl hastalığı, delilik veya aptallık hali de değildir. Eşlerde çoğu zaman psikiyatrik bir hastalık da yoktur. (Fakat bazı insanlar, eşinin psikolojik açıdan “normal olmadığına” inanır ve sanki bunu psikoterapiste teyit ettirmek istercesine eşini terapiye getirir.)
Eşlerin yaşadığı gerçek mağduriyetler; zaman ilerledikçe alışmaya, uyuşmaya, kayıtsızlığa, aldırmazlığa, kanıksamaya ve bir kurtarıcı bekleyen kurban rolüne dönüşebilir.
Halbuki; hiçbir insan, kendi kendini uyandırmadan, başka birisi tarafından uyandırılamaz.
Kötü giden bir evlilikte de; bu ilke geçerlidir ve evlilikte gerçekten işe yarayabilecek yeni bir şeyler yapmak için “uyanmayı” eşler adına, tek başına psikoterapist de yapamaz.
Fakat maalesef, insan ruhunda; kişisel zorlu bir mücadele vererek çıkış yolları aramaktansa, aynı çıkmaz sokakta dolaşma veya hazır kestirme yollar arama eğilimi vardır.
Ötelemeler, üstünü örtmeler, geçiştirmeler, ertelemeler, özensizlikler, ihmaller arttıkça artar.
Tekrar eden kısır döngüler içinde yerinde saymaya alışmak, eşleri uyuşturur, evlilik ilişkisi yakınlığını ve derinliğini kaybeder. Evlilik her yönden fakirleşmeye başlar. Eşler; kendi hayatlarına ve hayat arkadaşlarına kayıtsız hale gelmeye başlarlar. Her iki eş de evliliğin tatsız durumu ve geleceği için kişisel inisiyatif almaz hale gelebilir.
Eşler birbirinin kişilik yapısını değiştirmeye çalışabilir ve umudunu buna yatırabilir.
Veya, eşlerden birisi veya her ikisi; gerçekte olmadığı birisi gibi olmaya çalışabilir.
Daha çok para, kariyer, başarı, güç, statü, prestij, mülkiyet sahibi olmanın; huzur ve mutluluk getireceğini sanarak yaşamlarını bunların üzerine kurup, gerçek hayatı ve gerçek bir hayat arkadaşlığını ıskalayabilirler.
Eşler; kendi annelerinin, babalarının veya çocuklarının “üzüleceği” ve “onaylamayacağı” bir ayrılık kararına da cesaret edemeyerek, umutsuz ve çaresizce mutsuzluklarında sıkışıp kalabilirler.
EVLİLİK TERAPİSİ NEDİR?
Evlilik terapisi; evlilikte yaşanabilen ve yukarıda özetlemeye çalışılan bu yorucu durumda, eşlerin, ilişkilerinde yaşadıkları tekrarlayıcı ve yıkıcı havayı, birlikte anlamaya çalışıp, seçeneklerini netleştirmeleri için, her iki eşe de psikolojik bazı yöntemler öneren, farklı bir sohbet çalışmasıdır.
Diğer bir tanımla; evlilik terapisi; evlilikte yaşanan olumsuzlukları, bir psikoterapist ile birlikte anlamaya çalışıp, evlilikteki mevcut yorucu durumu sürdürmekte ısrar etmek yerine, daha olumlu seçenekler oluşturma denemesidir. Tarafsız ve profesyonel bir üçüncü gözle beraber; mevcut duruma, sorunların veya ihtiyaçların kökenlerine, maliyetine ve seçeneklere bakmaktır.
İnsan; kendini, hayatı ve hayat arkadaşını anlamaya çalışmadan, kendisiyle, hayatla veya hayat arkadaşıyla ilişkisindeki hiçbir şeyi gerçekten düzeltemez.
Kişi; kendi hayatıyla ve hayat arkadaşıyla ilgili hisleriyle, ihtiyaçlarıyla, ikilemleriyle ve sorumluluklarıyla yüzleşmediği sürece, sorunlarını da gerçek anlamda çözemez.
“EŞİMLE KONUŞAMIYORUZ, GERÇEKTEN ÇOK YORULDUM ve NE YAPACAĞIMI BİLMİYORUM?”
Eğer bir insan; evliliğinde kendini yalnız, anlaşılmamış, değersiz, kırgın, kızgın, kararsız, çaresiz, hissediyorsa zaman geçtikçe umutsuzluğu artabilir, çabalasa bile, umutsuzca çabalaması kişiyi daha da yorabilir ve mutsuzlaştırabilir. Hayatta yalnız kalmaktan kaçındıkça, yalnızlığı derinleşebilir.
Eşlerden birisi, evliliğindeki olumsuz gidişatla ilgili artık yeni birşey yapmak isterken, diğer eş kayıtsız kalmayı sürdürebilir.
Evlilikteki problemlerin tekrarından; bir eş bunalmışsa, fakat diğer eşin çok ciddi bir memnuniyetsizliği yoksa süreç daha da yorucu hale gelip, evlilikteki mutsuzluk, sıcak veya soğuk bir savaş şeklinde sürdükçe sürebilir. Evlilik ilişkisi; bir sakız gibi sündükçe sünebilir.
Ayrılma-ayrılamama-evi terk etme-eve geri dönme süreçleri tekrarlanıp, “ayrılmak” ve “barışmak” kavramları yozlaşabilir, ilişki laçkalaşabilir (bir vidanın yalama olması gibi ne sağlamlaştırılabilir, ne çıkarılabilir.)
Evlilik ilişkisinin zemini giderek kayganlaşabilir. Bu kaygan zeminde düşen eşlerin defalarca kalbi kırılabilir. Hele aynı kaygan ve kırılgan zemine kurulmuş o evde, çocuklar da varsa, o çocukların ruhu, kalıcı olarak hasar görebilir.
Çocuklar anne-babalarının evlilik ilişkilerindeki olumsuzluklardan kendilerini sorumlu görüp, arabuluculuğa soyunabilirler, anneyi veya babayı teselli etmeye çalışabilirler.
Her çocuk; hem anneye, hem de babaya ihtiyaç duyar ve aslında sadece anneye veya sadece babaya taraf olamaz. Çocuk; arada kalmışlık duygusu yaşayabilir, sevme, sevilme, bağlanma, güven, emniyet, tehlike/tedbir, sorumluluk/suçluluk, iyi/kötü, doğru/yanlış, gibi kavramları geçici veya kalıcı hasar görebilir.
Çocuğun ihtiyacı olan şey; huzurlu, güvenli, samimi, tutarlı ve istikrarlı bir ev ortamıdır. Bunun ön koşulu da; anne-babasının ruh sağlığının huzurlu, sakin ve tutarlı olmasıdır.
Evliliğinde ciddi sorunlar yaşayan eşlerin çoğu; evlilikteki yıkıcı ve yorucu havaya “çocuk için katlandıklarını” söylerler. Halbuki o yıkıcı hava; çocukların ruhuna zaten ciddi zararlar vermektedir.
Bir evlilikte gerçekten mutluymuş gibi yapılamaz, yapılmaya çalışılsa bile bu yapay ve sahte olur.
Anne-babalar evliliklerindeki mutsuzluklarını çocuklarına “yansıtmadıklarını” söyleseler de, bu düşünceleri kendilerini kandırmaktan öteye gitmez, çünkü çocukların sezgileri kuvvetlidir ve evdeki olumsuzlukları hissederler.
Birçok çocuk ve ergenin; anne-babasının yaşadıkları çatışmaya maruz kalmakla ilgili duygularını terapistlerle açıkça paylaştığı bilinen bir gerçektir.
Evlilikte yaşanan problemleri; kadınlar konuşarak çözme eğilimindeyken, erkekler geçiştirmeye, ertelemeye veya sorunun üzerini örtmeye daha eğilimlidirler. Fakat kadınlar; kocası tarafından ciddiye alınmadıkça daha tahammülsüz ve öfkeli hale gelip, kocasının gözünde “dırdırcı eş” olarak gözükebiliyor ve erkekler evlilikte kendi dünyalarına gömülüp eşlerine duvar örerek “kavga istemediklerini” söyleyebiliyorlar.
Eşlerin karşılıklı inatlaşan tutumları; sonuç olarak daha çok uzaklaşmalarına ve aralarındaki sıcak veya soğuk bir savaşın devamına yol açabiliyor.
Birçok eş yukarıda özetlenen yorucu halleri yaşadıkça birbiriyle konuşamaz veya konuşmaz hale gelebiliyorlar.
Bir çok evli insan; eşiyle olan ilişkisine sadece kendi penceresinden baktığı için, sadece kendini haklı görebiliyor, eşini sürekli eleştiren ve suçlayan bir tutuma bürünebiliyor.
Kimi eşler; karşılıklı inatlaşmalarla, birbirlerinin kalbini kırıp, özür bile dilemiyor.
Özür yüzeysel olduğunda veya aynı hata sık sık tekrarlandığında; kalbi kırılan eş affedici olamıyor. Karşılıklı saygı, güven ve yakınlık hisleri tahrip oluyor. Öfke ve kırgınlık birikip; hiddete, kin ve nefret gibi yıkıcı hislere dönüşebiliyor.
Bütün bu olumsuz ve yıkıcı hisler; eşler arasında duygusal ve cinsel uzaklaşmayı körükleyebiliyor.
EVLİLİKLER NASIL BAŞLIYOR, SÜRÜYOR ve BİTEBİLİYOR?
(anlamaya çalışmak için bazı sorular, konular, yorumlar)
Seçimlerimizin, tercihlerimizin, kararlarımızın ne kadarı kendimiz için; ne kadarı başkaları için (annemiz, babamız, çocuğumuz için) oluyor?
Eş seçiminde neler belirleyici olmuş?
Evlilik kararı nasıl alınmış?
Evlilik mutlu başlamış mı?
Duygusal, cinsel, sosyal bir uyum/istek/tatmin olmuş mu?
“Bazı evliliklerin; hiç başlamamış olması gerekir” denir,
(bu düşünce bazen doğrudur.)
Evlilikte yaşanan problemlerin çoğunu; her eş, evliliğine kendisi getirir.
Kişinin kendi iç dünyasında olanların sorumluluğunu alması, yetişkin bir insan olmanın ön koşullarındandır.
Evlilikte; eşlerin herbirinin kendi davranışlarının sorumluluğunu alması öncelikli ilkedir:
1) “benim içimde neler oluyor?”
2) “eşimin içinde neler oluyor?”
3) “eşimle aramızda neler oluyor?”
4) “birbirimize neler hissettiriyoruz?”
5) “hayatla ilişkimde nelerden sorumluyum?”
6) “hayat arkadaşımla ilişkide, sorumluluklarım ne?”
7) “sorumluluklarım ne değil?”
8) “eşimin sorumlulukları ne (ve ne değil)?”
Her insanın içinde; iyilik de, kötülük de vardır.
İnsanın kendi içinde; iyilik ile kötülüğün mücadelesi vardır.
Hiç bir insan; “tamamen iyi” veya “tamamen kötü” değildir.
İnsanın; kendi içindeki kötülüğü kabullenmesi ve kontrol etmesi; içindeki iyiliğin ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Kişinin kendisinin de, eşinin de; olumlu ve olumsuz özelliklerinin bütününü görebilmek, ilişkinin sahiciliğini ve olgunluğunu arttırır.
Bir ilişkinin olumsuz yönlerini yok etmeye çalışmak yerine;
olumlu yönlerini arttırmaya çalışmak daha verimli bir stratejidir.
Eşine iyi davranabilmenin bir çok olumlu anlamı ve işlevi vardır.
Eşine herhangi bir konuda iyilik sunabilmenin bile, tek başına iyileştirici etkisi olabilir kimi zaman.
“Eşine ilgini sunmak, eşini merak etmek, sunulan iyiliği görebilmek ve kabul etmek” önemli kapasitelerdir.
İçsel bir çelişkinin üstünü örtmek için; dışsal bir meseleyi bahane olarak kullanmak, çoğu insandaki yaygın bir eğilimdir.
Eşiyle ilişkisinin; gerçekten iyi bir insan ilişkisi olabileceğini düşünebilmek
Kendini kapamamak da sağlıklı bir ilişki için öncelikle gerekenlerdendir.
EVLİLİK TERAPİSİ NE DEĞİLDİR?
Eşlerden hangisinin “suçlu ve haksız”, hangisinin “suçsuz ve haklı” olduğunun söylendiği bir yer değildir.
Çünkü; zaten, çoğu zaman bir evlilikte, “suç” veya “suçlu” yoktur.
İnsani hatalar, zaaflar, eğilimler, tercihler ve çelişkiler vardır (ve bunlar eşlerin her ikisinde de vardır.)
Evlilikte “suçlu” yoktur, fakat her iki eş de mağdur, yorgun ve mutsuzdur.
“Haklı olmak mı, mutlu olmak mı?” ikileminde; mutlu olma ihtimaline izin vermeyi denemek önemlidir.
Eşlerden birisi; kimi meselelerde kendisini yargıç, eşini de suçlu konumunda görmeye başlayabilir.
Kimi meselelerde de; roller karşılıklı değişir, ve bu kısır döngü, devamlı birbirini izler.
Eşini suçlamak, kendini savunmak süreçleri kasıtlı veya kasıtsız olarak tekrarlanarak yinelenir ve zamanla ilişkideki her konuda bir hesap-kitap, çetele tutmak ve yavan pazarlıklar başlar.
Bu tekrarlayıcı süreç; hem sürekli enerji çalarak ilişkiyi yorucu hale getirir, hem de ilişkideki yakınlığı, samimiyeti, açıklığı, adaleti, güveni, tatmini, uyumu, ahengi giderek daha da bozar.
Evlilik terapisi; bu tekrarlayıcı ve yıkıcı sürecin içine terapistle birlikte çekilmek değildir. Çünkü o yineleyen eski kalıplarla; ilişkide yeni birşey filizlenmesi mümkün değildir.
Evlilik terapisinin temel amaçlarından birisi: terapi süreci içinde; eşlerin, eski tekrarlayan yıkıcı iletişim kalıplarını anlayıp; evlilik ilişkilerinde yeni bir iletişim tarzının içinde, eski kalıplarını kırmayı öğrenmektir.
EVLİLİK TERAPİSİNDE NELER YAPILIR?
Evlilik terapisinde;
öncelikle; eğer evlilikte bir kriz durumu varsa (ki çoğu zaman vardır) mevcut krize müdahale edilir,
sonraki aşamada; ilişkideki durum tespiti yapılır,
terapistle birlikte; seçeneklere bakılır.
eşler; terapi sürecinde; evliliklerinde ne hissettiklerine, ne istediklerine, ikilemlerine, sorumluluklarına kafa yorarlar, her bir seçeneğin avantaj ve dezavantajlarını terapistle beraber tartarlar ve terapi sürecinde seçeneklerden birini kendi hür iradeleriyle seçip, kendi hayatlarının ve hayat arkadaşlıklarının sorumluluğunu alıp, kendi kararlarını verirler. Sonrasında da bedellerine de razı gelerek, kararlarının ardında dururlar.
evlilik terapisinin çok farklı teorik modelleri ve uygulamada çok farklı psikoterapi teknikleri vardır.
evlilik terapisine başvuran çiftin; evliliklerindeki spesifik (kendilerine özgü) ihtiyaçlarına göre ve başvurdukları psikoterapistin mesleki donanımına göre, farklı terapi modellerinin, farklı terapi teknikleri seçilebilir:
Üç evreli bir terapi modeline göre:
EVLİLİK TERAPİSİNİN EVRELERİ:
Başlangıç evresi:
İlk seans: tanışma ve karşılıklı bilgilenme.
Öncelikle; kriz sürecine müdahale, eşlerin kendi köşelerine çekilerek bir süre (örneğin en az 30 gün) soluklanmaları, kafalarını toparlamaları.
Evlilikteki temel sorunların ve beklentilerin netleştirilmesi.
Orta evre:
Geçmişte yaşanmış, karşılıklı olumsuzluklar için karşılıklı af dileyebilmek ve affedebilmek.
Geçmişte yaşanmış fakat halen eşlerden birinin gündemini meşgul eden olumsuzlukları “unutmaya çalışmak” yerine (önerilecek terapi tekniklerini kullanarak) son bir kez anlamlandırıp, kabul etmek ve geride bırakmak.
Hayatta ve evlilikte güncele (şimdiye) gelebilmek.
Hayat ortaklığını (son kez) tekrar denemek.
Çeşitli terapi tekniklerini öğrenmek ve evlilik ilişkisinde uygulamayı denemek
Son evre:
“Tamam mı, devam mı?”
“Neye tamam, neye devam?”
1) Başlangıç evresi:
İlk seans: tanışma ve karşılıklı bilgilenme.
Öncelikle kriz sürecine müdehale, eşlerin kendi köşelerine çekilerek bir süre (örneğin en az 30 gün) soluklanmaları, kafalarını toparlamaları.
Evlilikteki temel sorunların ve beklentilerin netleştirilmesi.
Evlilik terapisine ilk adım: terapi seansı için randevu alıp, iki eşin, çift olarak evlilik terapisine başlamasıdır.
Terapist ile işler karşılıklı tanışırlar.
Öncelikli amaç; karşılıklı bir güven ve işbirliği zemini oluşturmaktır.
Eşlere; asla yargılanmayacakları, suçlanmayacakları, koşulsuz saygı ve tarafsızlıkla dinlenecekleriyle ilgili güvence verilir.
Her iki eşin ve terapistin üçlü müttefik olup, umutla ve istekle ortak bir iş-birliğine girmesi önemlidir.
Eşlerin her ikisi de;
“iradesiz”
“zayıf karakterli”
“haysiyetsiz”
“yetersiz”
“hilkat garibesi”
“ucube”
“lanetli”
“umutsuz vaka”
“psikiyatrik hasta”
“deli”
olmadıklarını, terapinin başlangıcında başvurdukları psikiyatrist ile birlikte öğrenmeli ve kabul etmelidirler.
Psikolojik destek talep etmenin veya duygularını paylaşmanın; zayıflık olduğuna dair yanlış inanış toplumumuzda yaygındır. Terapiye başvuran eşlerde, eğer böyle bir inanış varsa, bunun hakkında mutlaka ayrıntılı konuşulmalıdır.
Eğer eşler evliliklerindeki bir krizin hemen ardından, evlilik terapisine başvurmuşlarsa; öncelikle krize müdehale önemlidir. Terapinin ilk evresinde eşlerin birisi veya her ikisi de kalbi kırılmış hissediyor olabilir. Bu dönemde eşler karşılıklı konuşma konusunda tahammülsüz, kızgın, öfkeli, hassas, kırılgan, alıngan, bıkkın, yorgun, umutsuz, arzusuz, isteksiz, gönülsüz, buruk, sitemkar, tavırlı, küskün bir durumda olabilir.
Eşlerden birisinde kayıtsızlık, fütursuzluk, küçümseme, alaycılık, aldırmazlık, ilgisizlik, konuşturmama veya konuşmama tavrı görülebilir.
Eşlerin birisi veya her ikisi de; ne hissettiklerini, ne istediklerini bilmiyor halde olabilirler. Böylesine şaşkın ve karmaşık bir durum, son derece olağan ve insanidir.
Bir insanın; kendi hayatıyla ve hayat arkadaşıyla ilgili ne istediğini bilmemesi olağandır, fakat, ne istediğine kafa yormaması olağan değildir ve bedeli ağırdır.
Evlilik terapisi sürecinin başlangıç evresinde; evlilikte yaşanan sorunların kökenlerini araştırmak ve çözmeye çalışmak askıya alınır. Yani; evlilikte yaşadıkların sorunların “nedenlerini veya çözümlerini araştırmak” terapinin başlangıç evresinde önerilmez.
Eşlerin her ikisine de; evliliklerini çabucak iyileştirmeye çalışmaları veya çabucak boşanmaları yerine; önce terapistle birlikte, evliliklerindeki ruhsal durumu gerçekten netleştirmeye, farkına varmaya ve anlamaya çalışmaları önerilir.
Evlilikteki ve eşlerdeki güncel ruhsal durum tespiti yapılmadan; evliliğin akıbetiyle ilgili hiçbir radikal karar alma-maları eşlere önerilir.
Elbette; boşanma da sağlıklı bir seçenek olabilir, fakat boşanma seçeneği, mümkünse en sona bırakılmalıdır.
Çünkü; öncelikle, evlilikteki her bir eşin; hem kişisel hayatındaki, hem de eşiyle ilişkisindeki, güncel ruhsal durumları, netleştirilmeye çalışılır.
Evlilik terapisinde umut: şimdidedir, yani güncel hayatta.
Ne hayatın kendisi, ne de bir evliliğin geleceği; mutlak olarak öngörülemez. Bir evlilikte yaşanmış olan geçmiş de değiştirilemez.
Evlilik terapisi sürecinin başlangıç evresinde; eşlerin, bir süre (en az 30 gün) ilişkilerini minimumda tutmaları, ilişkilerini çabucak iyileştirmeye çalışmamaları, duygusal-cinsel ve sosyal olarak bir süre uzak durmaları önerilebilir. Bunun amacı, her bir eşin, bir süre, kendisiyle bir başına kalarak, önce soluklanıp, sonra da kafasını toparlamaya çalışmasıdır.
Eşlerin bir süre; kendi hislerine ve isteklerine odaklanıp, yeni bir güncelleme yapması önceliklidir.
Her bir eşin, kendi kendine aşağıdaki soruları sorup, soruları detaylıca cevaplayarak bir kağıda yazmaları ve seansa getirmeleri, evlilik terapisinin başlangıç ödevi olarak istenebilir:
“Evliliğimde öncelikle odaklanmak istediğim temel meseleler (sorunlar, problemler, anlaşmazlıklar, güçlükler) neler?”
“Bu meselelerden ilk önce hangisinin terapide konuşulmasını istiyorum?”
“Öncelikle odaklanmak istediğim mesele ile ilgili neler hissediyorum?”
“O meseleyle ilgili ne istiyorum?”
“O meseleyle ilgili benim ne gibi ikilemlerim var?”
“O meseleyle ilgili nelerden sorumluyum ve nelerden sorumlu değilim?
Eşlerin herbiri;
1) terapiden,
2) hayattan,
3) hayat arkadaşından,
neler beklemektedir?
Evlilik terapisi sürecinde; eşlerin her birinin, ayrı ayrı bu sorulara kendi kafalarını yormaları, güncelde ne istediklerini, somut, açık ve net olarak bir kağıda detaylıca yazıp, yazdıklarını evlilik terapisi seansına getirmeleri gerçekten de öncelikli önemdedir.
Evlilik terapisinin başlangıç evresinde; eşlerin her ikisinden de, bu öncelikli terapi ödevlerine gerçekten kafa yormalarını ve detaylıca yazıp seansa getirmelerini ısrarla istenir.
Evlilik terapisi sürecinde de; her terapide gerektiği gibi; eşlerin inançla, istekle, sabırla, umutla, cesaretle, kararlılıkla, samimiyetle ve dürüstlükle çabalamaları önemlidir.
Öncelikle; aralarındaki evlilik ilişkilerindeki güncel durumun ve tarihçesinin konuşulması önemlidir.
Her bir eşin; kendi penceresinden gördüğü kadarıyla evliliğindeki temel sorunları seslendirmesi istenir.
Sonrasında; evlilikten ve terapiden beklentilerin, isteklerin, hedeflerin, amaçların belirlenmesine odaklanılır.
Evlilik terapisi sürecinde kimi sorulara ön-cevaplar aranır:
Çifti bir arada tutan şeyler neler?
Temel anlaşmazlık noktaları neler?
Hangi meselede ne kadar esneyebilirler?
Katı kuralları, kalın kırmızı çizgileri var mıdır?
Talep etmeyi kendinde hak görebilme kapasiteleri var mı?
İlişkide karşılıklılığı (alabilmeyi ve verebilmeyi) öğrenmek istiyorlar mı? (Karşılıklı: sevgi, ilgi, özen, saygı, açıklık, adalet, dürüstlük, sadakat, bağlılık, güven, şükran, af dilemek, affetmek…)
2) Orta evre:
Geçmişte yaşanmış, karşılıklı olumsuzluklar için karşılıklı af dileyebilmek ve affedebilmek.
Geçmişte yaşanmış, fakat halen eşlerden birinin gündemini meşgul eden olumsuzlukları “unutmaya çalışmak” yerine (önerilecek terapi tekniklerini kullanarak) son bir kez anlamlandırıp, kabul etmek ve geride bırakmak.
Hayatta ve evlilikte güncele (şimdiye) gelebilmek.
Hayat ortaklığını (son kez) tekrar denemek.
Çeşitli terapi tekniklerini öğrenmek ve evlilik ilişkisinde uygulamayı denemek
Her çift; evliliklerinde yaşadıkları spesifik sorunlara göre, farklı bir desteğe ihtiyaç duyabilir:
gerçekten konuşabilmek için bir tercümana,
yeni bir lisan (ortak bir dil) öğrenmek için dil kursuna,
birbirlerinin ayağına basıp acıtmamak için dans kursuna,
kısılıp kaldıkları kapandan bir çıkış yolu bulmak için rehberlik veya kılavuzluk edecek bir yol arkadaşına,
kendilerini ve birbirlerini aşağıya doğru çekerek, boğulmaya başladıkları akıntı ve girdaplardan kurtulmak için yüzmeyi öğrenmeye,
ilişkilerindeki yineleyen yıkıcı tekrarlardan kurtulabilmek için tarafsız, yargısız, bilgili, deneyimli, hoşgörülü, empatik, üçüncü bir dış gözün objektif profesyonel desteğine,
ayrılmak, ilişkiyi bitirmek, evliliği geride bırakmak ve kendilerine ayrı ayrı yeni hayatlar kurmakla ilgili güçlükler, kararsızlıklar, çelişkiler, suçluluklar yaşıyorlarsa; usturuplu bir ayrılığın sorumluluğunu iki yetişkin olarak alarak, çift terapisi desteğiyle kayıp ve yas sürecini tamamlamaya,
ihtiyaç duyuyor olabilirler.
Terapist tarafından eşlere tercümanlığa başlanabilir. İlişkilerindeki olumsuz havada konuşurken eşler; çoğu zaman, birbirlerinin asıl söylemek istediklerini kaçırırlar, farklı anlarlar, yanlış anlarlar, anlamak istedikleri gibi anlarlar, anlamak istemeyebilirler, çarpıtabilirler, birbirlerinin zihnini okuduklarını sanabilirler, aşırı genellemelere gidebilirler…
Bunun gibi daha birçok farklı nedenden dolayı; eşlere doğru bir çeviri gerekir.
Evlilik terapisinde eşler; yeni bir lisan (ortak bir dil) öğrenebilirler.
Evlilik terapisi; bir dil kursu gibi düşünülebilir.
Terapi ilişkisi sürecinde; sağlıklı konuşabilmenin temel unsurları tekrar tekrar vurgulanır: konuşmanın içeriği, üslubu ve zamanlaması,
Eleştirmek veya suçlamak yerine talep etmek,
Geçmişi gündeme getirmek yerine günceli konuşmak,
Aynı anda konuşmak veya birbirinin sözünü kesmek yerine sırayla konuşmak ve birbirini gerçekten dinlemek…gibi pek çok iletişim becerileri üzerinde; çiftin ihtiyacına göre çalışılır.
İkili bir ilişkide, bir eşin her istediği; her istediği zaman, istediği kadar ve istediği şekilde karşılanamaz. (Böylesi bir talebin kökleri; eşlerin bebeklik dönemine kadar uzanıyor olabilir.)
Bir ilişkideki ihtiyaçların hangilerinin zaruri olup-olmadığı ayrımını yapabilmek önemlidir. Beklentilerin gerçekleştirilebilmesinin ne kadar mümkün ve adil olup-olmadığı da değerlendirilmelidir.
Çiftin ilişkisi eğer dans etmek gibi düşünülürse; eşler, öncelikle, birbirinin ayağına basıp (kasıtlı veya kasıtsız) birbirlerinin canını acıttıklarıyla yüzleşmelidirler.
Hiçbir eş; yüzleşmediği hiçbir şeyi düzeltemez.
Karşılıklı olarak af dilemek ve affetmek; çift olarak yeniden dans etmeyi denemek için ön koşuldur.
İkili ilişkilerde; yetişkin olmanın en temel ilkesi: karşılıklılık’tır. (Karşılıklı çaba, karşılıklı sevgi, karşılıklı saygı, karşılıklı güven, bağlılık, sadakat, açıklık, dürüstlük, adalet, özen, ahenk…)
Evlilik terapisi; bir dans kursu gibi de düşünülebilir. Terapistin; bilgili, deneyimli, yetenekli, esnek, hoşgörülü olması ve repertuarının geniş olması çok önemlidir. Ehil bir terapist; evli çiftin daha uyumlu ve tatminkar bir dansı öğrenmelerine destek olabilir. Çiftin dans etmeyi gerçekten öğrenebilmeleri için; istekle, umutla, cesaretle ve sabırla çabalamaları gerekir.
En önemli çalışmalardan birisi de maliyet-fayda hesabı yapmaktır. Hangi seçeneğin avantajları ve dezavantajları nelerdir? Hangi seçenek; ilişkiye neler getirir ve neler götürür?
Eşlere ilişkideki temel sorunların ve ihtiyaçların netleştirilmesini kolaylaştırabilecek bazı psikolojik ölçekler (anketler, soru formları) ve terapi ödevleri
İki eşin, düzenli aralıklarla (haftalık veya aylık) “sorun ve beklenti toplantıları” yapmaları önerilebilir.
Eşler; terapi seanslarına “beklentiler listesi” yapıp getirebilirler (kendi hayatından, hayat arkadaşından ve evlilik terapisinden neler beklediğine kafalarını yorup, yazarak). Bu listelerin güncel, somut ve detaylı olması çok önemlidir.
Eşlerin bireysel ve ortak öncelikleri netleştirilmelidir.
“Eşinizde ve ilişkinizde; hoşlandığınız ve hoşlanmadığınız şeylerin listesini yapın.” gibi kimi ev ödevleri istenilebilir. (Bu terapi tekniğindeki temel tavsiye: ilişkideki olumsuzlukların azaltılmaya çalışılmasından çok, ilişkide olumlu bulunan şeylerin arttırılmaya çalışılmasıdır.)
Evlilik terapisti; her iki eşin de “birer defter edinmelerini, zaman zaman, kendi hislerini, isteklerini, ikilemlerini, rüyalarını defterlerine yazıp, terapi seansına getirmelerini” tavsiye edebilir.
Evlilik terapisine başvurmuş olan çiftin kendilerine özgü sorunlarına ve ihtiyaçlarına göre seçilebilecek, (yukarıda kısaca bahsedilen yöntemlere ek olarak) diğer pek çok terapi tekniği vardır:
“3T” tekniği (Talepler, Taahhütler, Takvim) :
her bir eşin, karşılıklı olarak:
eşinden Taleplerine,
eşine Taahhütlerine,
evlilik terapisini de içeren son bir deneme süresi Takvimine, kafalarını yorup, netleştirip, güncel, detaylı ve somut olarak yazıp terapi seansına getirmeleri.
“3M” tekniği (Mütekabiliyet, Müzakereler, Mutabakat) :
her bir eşin, karşılıklı olarak:
Mütekabiliyet (karşılıklılık): yetişkin bir insan olmanın ön koşullarından olan karşılıklılık ilkesini, evlilik ilişkisinde de öğrenmek ve uygulamak. Karşılıklı: sevgi, saygı, açıklık, adalet, güven, af dilemek, affetmek, teşekkür etmek, taktir etmek, sadakat, dürüstlük…
Müzakereler: evlilikteki herhangi bir mesele hakkındaki hisleri, ihtiyaçları, sorunları, beklentileri karşılıklı konuşabilmek ve birbirini gerçekten dinleyebilmek. Bir konuyla ilgili karşılıklı görüş alış-verişinde bulunabilmek. Müzakereleri zaman zaman yenilemek gerekir, çünkü değişen koşullara göre, ihtiyaç ve sorumluluklar da değişebilmektedir.
Mutabakat (uzlaşmak, anlaşmak) : her iki eşin de esneyerek, bir şeylerden feragat edip, orta bir noktada buluşup anlaşmaları, uzlaşmaları. Ortak bir uzlaşma zemini oluşturmaları. Meseleyi belirsiz bir şekilde havada bırakma-maları, “adını koymalarını”. Her iki eşin de mutabık kaldığı, uzlaştığı ortak ilkeler, amaçlar, değerler oluşturmaları. Bireysel standartları esnetmek, ortak standartlar oluşturabilmek, “hayat ortağı” olabilmek)
“X5” tekniği: eşlerin, evlilik terapisinde öncelikle odaklanmak istedikleri meseleyi (problemi, sorunu, konuyu) belirleyip, somutlaştırıp adını koyup, sonrasında da adını koydukları (X) meseleyle ilgili 5 basamaklı terapi metodunu denemeleri:
Odaklanmak istedikleri (X) meseleyle ilgili:
seçenekleri (alternatif olasılıkları) belirlemek: odaklanmak istedikleri (X) meseleyle ilgili denenebilecek ne gibi alternatif olasılıkların, seçeneklerin olduğuna kafa yormak ve mümkünse en az üç alternatif seçenek oluşturmak.
maliyet / fayda hesabı (her bir seçeneğin avantajlarını, dezavantajlarını, getirisini, götürüsünü, toplamda faydalı mı, yoksa zararlı bir seçenek olup-olmadığının, her bir seçenek için tek tek tartılması),
iki eşin de esneyerek, mutabık olabilecekleri bir seçenek için, ortak karar vermeleri,
ortak kararlarını uygulamayı denemeleri,
kendilerini disiplinize ederek, kararlılıkla, umutla, cesaretle, sabırla, çabalamaları, pes etmeden, yanyana ortak mücadele vermeleri.
“Sorumluluklar Mutabakatı” : her bir eşin, evliliklerinde nelerden sorumlu olup, nelerden sorumlu olmadıklarını netleştirip, mutabakat yapmaları ve sorumlu oldukları şeylerle, sorumlu olmadıkları şeyleri birbirine karıştırmamaya özen göstermeleri.
“3B” (Bağımsızlık, Bağlılık, Bağımlılık) değerlendirmesi:
Eşlerin her birindeki üç ruhsal eğilimin değerlendirilmesi:
1) bireysel Bağımsızlık (özgürlük)
2) bağlanma ihtiyacı (Bağlılık)
3) Bağımlılık
Ortak aktivite denemeleri yapılabilir (her ay bir haftasonu başbaşa doğaya kaçmak, yürüyüş yapmak, başbaşa güzel bir yemeğe gitmek, ortak bir hobi edinmeyi denemek, resim, müzik, dans, fotoğrafçılık, yeni bir lisan öğrenmek, seyahatlar yapmak, konser, tiyatro, egzersiz, spor, yüzme, bisiklet, yoga…)
Elbette eşlerin bu aktivitelere öncelikle niyet edip, kendi olanakları çerçevesinde bu etkinliklere gerçekten yatırımda bulunmaları önemlidir (bütçe ayırmaları, zamanlar ve alanlar yaratmaları, planlama ve organizasyon yapmaları, duygusal-cinsel ve sosyal ihtiyaçlarına özenli olmaları, önceliklerini güncellemeleri, hayatta ne için çalışıp-çabaladıklarını ve hayat arkadaşından neler beklediklerini netleştirmeleri…)
Çiftin ihtiyaçlarına göre; iletişim stratejileri içeren bilimsel ve kolay anlaşılır kitaplar önerilebilir. (yapay ve klişe tavsiyeler sıralayan kişisel gelişim kitapları değil)
Birlikte veya ayrı takip edilecek (haftalık veya aylık) dergiler araştırılabilir.
Film veya tematik-dizi önerileri, ortak zaman paylaşımını eğlenceli ve cazibeli hale getirebilir.
Son evre:
“Tamam mı, devam mı?”
“Neye tamam, neye devam?”
Eşlerin “neye tamam, neye devam?” seçimlerini yaparak, nihai bir karar vermeleri,
Nelerden vazgeçmek, nelerden vazgeçmemek? “sağlıklı evliliğin” veya “sağlıklı ayrılığın” ilkeleri ve usullerini öğrenmek, benimsemek, deneyerek öğrenmek)
Günümüzdeki kimi evliliklerde; “ölüm bizi ayırana dek” diyerek ortak mücadele edilmiyor artık ve evlilikte “bir zorlukla karşılaşıldığında” çabucak sonlandırılabiliyor. Çünkü artık; çoğu bir insan, başka birisi için mücadele etmek istemiyor (hatta kendisi ve hayatı için bile).
Günümüzdeki kimi evliliklerde de; evlilik ilişkisi öldüğü halde; evlilik sürdürülüyor. Çeşitli sebeplerle, sonlandırılamıyor. Halbuki; bazı ilişkilerden, umudu kesmek gerekir, bazen bırakmak gerekir.
Evlilik terapisinin son evresinde (eşlerin kişilik yapılarının uyumuna, kapasitelerine, umut, niyet ve enerjilerine göre) farklı olasılıklar vardır:
Eğer her iki eş de, ilişkilerindeki genel iklimin yumuşadığını hissediyorlarsa ve terapi desteğine ihtiyaçlarının gerçekten azaldığını ifade ediyorlarsa; terapi seanslarının arası giderek uzatılarak, evlilik terapisinden kısmen veya tamamen vedalaşılır. (Eşlerin yine ihtiyaçları olduğunda başvurabilecekleri açık bir terapi kapıları olduğu güvencesiyle evlilik terapisine ara verilir veya sonlandırılır.)
Evlilik terapisi desteğine rağmen, ilişkideki yıkıcılık ve yoruculuk tekrarlıyorsa, zaman ve enerji kaybı aynı şekilde devam ediyorsa, duygusal-cinsel-sosyal uzaklık sürüyorsa, usturuplu bir ayrılık organize edilmeye başlanabilir.
Evli çiftin, eğer çocukları da varsa, boşanma sürecinde eşlerin çirkinleşmemesi özellikle önemlidir. Ortak çocuklara sahip olan iki ebeveynin, yaşamları boyunca birbirlerine düşman olma lüksleri yoktur. Aksi halde, çocuklarının ruhları kalıcı hasar görebilir.
Eşlerin kendi aralarında karşılıklı inatlaştıkları yıkıcı hava sürdüğü sürece, çiftin evliliği devam da etse, boşansalar da, günümüzde iyi bilinen evrensel ve bilimsel bir gerçek vardır: ilişkilerindeki karşılıklı tekrarlayan yıkıcılıkta ısrar eden insanların çocukları; kendi yaşamlarında, ikili ilişkilerinde, eş seçiminde, evliliklerinde, ebeveynlikte ciddi güçlükler yaşayabilirler.
Çocukları olan evli çiftlerin çoğu zaman karıştırdıkları kulvarlar vardır. En sık karışan iki kulvar: iki eşin çift olarak yaşadıkları karı-koca kulvarı ile ebeveyn-çocuk kulvarıdır.
Bu karışıklığın ana nedenlerinden birisi; eşlerin karı-koca kimlikleri ile ebeveyn (anne-baba) kimliklerinin karışmasıdır. Halbuki, çiftin karı-koca ilişkisi; duygusal-cinsel-sosyal bir mahremiyet sınırı içinde yaşanmalıdır ve o çizginin içinde çocuklarına asla yer yoktur.
Boşanma kararı vermiş iki eşin; boşanma kararını, çocuklarıyla çift olarak konuşmaları önerilir. Çünkü; iki eş, evliliğe çift olarak başlamıştır, çift olarak olumlu ve olumsuz birçok şey yaşamış ve mücadele vermişlerdir. Çocuk(lar), aileye daha sonra katılmışlardır. Boşanan: çift’tir. Artık; karı-koca ilişkilerinde çift olarak anlaşamadıkları için, evliliklerini sonlandırmaktadırlar. Fakat; anne ve baba kimlikleri, yaşamları boyunca sürecektir. Çocukların hayatının bundan en az etkilenmesi için çabalayacakları hakkında çocuklara güvence vermelidirler. İki ayrı ev kurulacak, çocuklar her iki evde de hayatlarına devam edeceklerdir.
Annesi ile babasının karı-koca olarak çift ilişkilerinin başlamasında, devamında ve sonlanmasında; çocukların bir sorumluluğunun olmadığının vurgulanmasıyla, çocuğun sırtından birçok yük kalkar, çocuk hem rahatlar, hem anne-babasının boşanmasından kendini suçlamaz, hem de yaşamı boyunca anne-babasının arasını düzeltmeye çalışmaz.
Çocuğuna en iyi rehber-rol model olan ebeveynler, kendi bireysel hayatının sorumluluğunu alan ebeveynlerdir.
Boşandığı eşiyle karşılıklı inatlaşarak yıkıcı ilişkisini ısrarla tekrarlayan insanların çocuklarının ruhu, maruz kaldıkları bu yıkıcı atmosferden yaşamları boyunca zarar görür.
Eşler; aralarındaki yıkıcı öfke ve inatlaşma halini geride bırakamazlarsa; gündelik hayatı birbirlerinin burnundan getirebilirler, hem de yaşamları boyunca. Sahip oldukları kişisel olanakları ile mevcut hayatları örtüşmez hale gelir. Hak ettikleri ve ihtiyaç duydukları huzurlu, canlı, coşkulu ve tatminkar hayata hiçbir zaman ulaşamazlar.
İki yetişkin insan; eğer, evliliklerini iyileştirmeye soyunamıyorlarsa, veya bunu denemelerine rağmen evlilik ilişkileri tatminkar hale gelmiyorsa, aralarındaki duygusal-cinsel-sosyal uzaklık hali sürüyorsa, önlerinde çeşitli seçenekler vardır. Kalan hayatlarında , bu seçeneklerden birini seçmekle, eşlerin herbiri kendisi sorumludurlar:
Evliliklerindeki cansız, mutsuz ve yorucu hali, onaylamasalar da kabul etmek ve sızlanmadan yaşamak.
Evliliklerindeki cansız, mutsuz ve yorucu hali kabul etmemek, fakat sadece sızlanarak yaşamak.
Profesyonel bir evlilik terapisi desteği (ilk kez veya son bir kez daha) alarak; ilişkinin iyileşip-iyileşmeyeceğine son bir kez bakmak, evlilikte düzelme olursa yola çift olarak birlikte devam etmek, düzelme olmazsa usturuplu bir şekilde yolları ayırmak.
Profesyonel bir evlilik terapisi desteği almadan; usturuplu bir şekilde yolları ayırmak, kendi yoluna gitmek, kendilerine ayrı hayatlar kurmak üzere yola koyulmak ve (özellikle çiftin çocukları da varsa) yaşam boyunca birbirine düşman olmamak.
Düşmanca ve yıkıcı bir ayrılık sürecinde inatla ısrarcı olmak.
Düşmanca duygularla bir savaş başlatmak ve asla ayrılmamak.
Boşanmanın ortak sorumluluğunu alamamak.
Boşanmanın bireysel sorumluluğunu da alamamak ve inisiyatifi eşine bırakmak.
Çeşitli yorucu seçeneklerin kombinasyonlarının birbirini izleyen tekrarıyla, yaşam boyunca zaman ve enerji kaybetmeye devam etmek. Her şeyi yutan bir girdap oluşturup, birbirini aşağıya çekmek ve birlikte boğulmak. Yeni hayatlar kuramamak. Diğer hayat seçeneklerini denemeden, birlikte çürümek. “Yaşarken ölmek”.
ZOR ÇİFTLER:
Zor ve zorlayıcı eşlerden oluşur.
Kendi geçmiş aile ilişkilerini; evliliklerinde ısrarla tekrar edip dururlar.
Takılıp kaldıkları döngüsel tekrarın farkına varıp anlamadan, tekrardan kurtulmaları zordur.
Birbirlerini gerçekten duyamazlar ve birbirleriyle konuşamazlar; çünkü aralarındaki atmosferde kişisel geçmişlerinden gelen çok farklı gürültüler, rüzgarlar, hortumlar, sarmallar, girdaplar, akıntılar, geçmişin hayaletleri vardır.
Karşılıklı suçlamacılık ve savunmacılık döngüsüne sıkışıp kalmışlık hissedebilirler.
Karşılıklı iki yetişkin-yetişkin ilişkisi yerine; sanki ebeveyn-çocuk ilişkisi sahnelerler. Bazen de eşlerin her ikisi de çocuklaşır:
“sen benim annem değilsin!”
“senin karşında çocuk yok!”
“ben senin çalışanın değilim!”
“sen de annen gibisin!”
“ben kendi ailemde böyle gördüm!”
“ben böyleyim!”
“kişiliğimden ödün veremem!”
“senin annen şöyle…kardeşin böyle…”
“ben haklıyım…ben ne yaptım ki!”
“hepsi senin suçun!”
“herşey senin yüzünden”
“sen hep böylesin zaten!”
“sen başlattın!”
“sorun sende, doktora git tedavi ol!”
“bunu yapmamanı san binlerce kere söyledim!”
Eşlerin tek taraflı veya karşılıklı olarak birbirlerine; küçümseyici, alaycı, iğneleyici laflar söylemeleri, imalarda bulunmaları…
Kapana sıkışmışlık. Bataklığa saplanmışlık. Çaresizlik. Nasıl çıkacağını bilememek. Kaybolmuşluk. Yolunu kaybetmişlik. Hangi yöne gideceğini bilememe. Kararsızlık. Eşine düşmanca duygular beslemek. Tahammülsüzlük. Karşılıklı kışkırtmalar, oltaya gelmeler, inatlaşmalar, misillemeler…
Karşılıklı münakaşalar veya konuşama-malar kısır döngüler şeklinde ısrarla tekrarlanarak devam eder.
Zor çiftler; yıkıcı bedellerine rağmen, karşılıklı inatlaşmayı asla vazgeçmeden sürdürürler.
Bir çok defa ayrılma girişimleri ve tekrar bir araya gelmeler birbirini kovalar.
“Ayrılma” “küsme” “barışma” “tekrar ayrılma” halleri zamanla laçkalaşıp, ciddiyetini kaybeder.
İlişkideki önemli meseleler; sulandırılıp, gargaraya getirilir, savsaklanır, geçiştirilir.
Böyle bir iklimde yaşayan eşlerin; kendini anlamaya çalışma becerisi de kısıtlanır. Ne istediklerini, ne yapmaları gerektiğini bilmez hale gelirler. Akışa bıraktıkça; yorucu ve boğucu girdap daha da içine çeker.
Birbirleriyle sağlıklı ilişki kurabilmek için; tarafsız bir desteğe gerçekten ihtiyaçları vardır. Belki de tutunmaya çalıştıkları son dal veya umutlarını bağladıkları son çıkış yolu: evlilik terapisidir.
Ve bu bağ; pamuk ipliği kadar zayıf ve kırılgandır. Çünkü her iki eş de anlaşılmamışlık hissinden çok yorulmuştur. Birbirlerine tahammülleri azalmıştır. Evliliklerindeki zemin çok kaygandır. Aralarındaki gergin ve yıkıcı atmosfer nedeniyle yoğun bir sıkışmışlık ve çaresizlik hissi vardır. Evlilikleri; en ufak bir kıvılcımdan, büyük bir yangın çıkabilecek haldedir:
“İncir çekirdeğini doldurmayacak konulardan”
“fındık kabuğunu doldurmayan şeylerden”,
“ipe sapa gelmeyecek olaylardan”
büyük ve yineleyen münakaşalar yaşayabilir hale gelirler.
Çiftin yaşadığı bu tatsız gerginlikler; giderek başka insanların da önünde olmaya başladığında; daha da rencide edici olabilir, mahcubiyet, utanma veya pişmanlık duygularına yol açabilir.
Eşler arasındaki duygusal, cinsel ve sosyal uzaklaşma giderek artabilir.
Evlilik terapisi sürecinde;
Eşlerle birlikte, son bir kez daha, gözden geçirme değerlendirmeleri:
yapılabilecek başka neler kaldı?
ne yaparsak işe yarar? ne işe yaramaz?
terapi çalışmasının verimini neler düşürüyor olabilir?
eşlerin birinde veya her ikisinde de enerji düşmesi var mı? umutları veya istekleri mi azaldı?
ilişkinin geleceğiyle ilgili tehlike işaretleri veya uyarıcı sinyaller nelerdir?
eşlerin kafalarında; gelecek ile ilgili nasıl resimler var? aydınlık mı, yoksa karanlık mı?
hangi evlilik ilişkileri yeterince iyi gider?
gündelik yaşamın koşturmacalarına rağmen, ilişkilerine zamanlar yaratmaya niyetleri ve çabaları var mı?
Eşlerden herhangi birinin gizli bir gündemi veya ajandası mı var? (duygusal, cinsel, sosyal, ekonomik, davranışsal…)
“Evlilik Terapisi” ile ilgili bazı bilgilendirmeler:
En az çaba ile “ideal bir ilişkiye” ulaşmak mümkün müdür?: Hayır; asla mümkün değildir.
“İdeal bir ilişki” veya “ideal bir evlilik” diye bir şey var mıdır?: Hayır; yoktur.
Eşlerin kişilik yapısı, tabiatı değişebilir mi?:
Hayır, pek değişmez.
Eşlerin kişisel gelişimi mümkün müdür?:
Evet, bazen mümkündür.
Evlilik ilişkisini geliştirmek mümkün müdür?
Evet, bazen mümkündür?
Her evli çift için aynı terapi yöntemleri mi uygulanır?
Hayır, her çiftin kendi özel-spesifik-farklı sorunlarına ve kişilik yapılarına göre, farklı terapi yöntemleri seçilir ve denenir.
Terapistin rolü nedir ve ne değildir?
Terapistin rolü: arabuluculuk, hakemlik, hakimlik değildir.
Terapistin temel işlevleri: yol arkadaşlığıdır, zaman zaman eşler arasında tercümanlık yapmaktır. Zaman zaman çifte rehberlik etmek, somut yöntemler ve iletişim stratejileri sunmaktır.
Çiftin ilişkisini; daha geniş bir psikolojik çerçevede ele almak gerekir.
Hem çiftin evliliklerinin tarihçesi, hem de her bir eşin kişisel tarihçeleri gözden geçirilir.
Evlilik Terapisi; evli çiftin, kendi evlilik teknelerinin dümenine geçip, kendi ilişkilerine kaptanlık edip, yıpratıcı rotayı değiştirmeyi denemesidir.
Evlilik Terapisi; fırtınaya, rüzgarlara, akıntılara, girdaplara rağmen, pes etmeden, dümeni bırakmadan, mücadele etmeyi belki de son bir kez olarak psikoterapist rehberliğinde denemektir.
Eğer birlikte ortak bir rota tutturulamıyorsa da kendi bireysel yollarına gitmek üzere usturupluca ayrılıp, yola koyulmaktır.
evlilik sorunları
Eşlerin evliliklerinde yaşadıkları kendilerine özgü sorunlarına ve öncelikli ihtiyaçlarına göre evlilik terapisi sürecinde üzerinde çalışılan diğer konular:
Eşlerin tanışma, flört ve balayı aşaması
Evlilikte aşk ve sevgi kavramları
Hayatın bireysel yönünden memnuniyet ile evlilikten memnuniyet oranı nedir?
Evlilikteki memnuniyet / memnuniyetsizlik oranı nedir?
Çiftler; terapiye ne zaman ihtiyaç duyar?
“Çift olmak” ne demektir ve ne demek değildir?
İdeal ve “büyük” umutlar ile mi evliliğe başlanılmıştır?
Her bir eşin; evlilikle ve eşiyle ilgili hayalleri ve hayal kırıklıkları nelerdir?
Evlilikte kırılma noktaları neler olmuştur?
Eşlerin kişisel hassasiyetlerinin ve eğilimlerinin saptanması
Bireysel bağımsızlık, bağlılık ve bağımlılık eğilimlerinin anlaşılması
Bir başkasına bağlanma ihtiyacı ile “muhtaçlık hissinin” karışması
Aidiyet ihtiyacı ile “boyun eğmenin” karışması
Ebeveynlik meseleleri ve sorumlulukları
Evlilik ve Çocuklar
“Karma” evlilikler (eşlerden birisinin veya her ikisinin de daha önceki evliliğinden çocuğu/çocukları olması)
Kültürel farklılıklar
Evlilik ve Cinsellik
Günümüzde değişen kavramlar (evlilik, boşanma, aile, ebeveynlik, ilişki, sadakat, özgürlük, sorumluluk, ilkeler, hoşgörü, anlayış, değerler…)
Evlilik ve Zaman: (başbaşa ortak zamanlar ve alanlar paylaşmak, sohbet etmek, ilişkiye eğlence ve mizah katmak, birlikte gülmek…)
Ölçüsüzce aşırı ilgi/şefkat beklentisi (veya sunumu)
Esneklik ve hoşgörünün önemi
Umut, cesaret, sabır, emek, özen kavramları
Bazen hızlı, çabuk ve çevik olmanın önemi (aksi halde “tren kaçabilir”)
Bazen de yavaş, sakin ve sabırlı olmanın önemi (aksi halde; “kaş yapayım derken göz çıkarılabilir”)
Eşlerden birisi tezcanlı ve sabırsız yapıdayken, diğer eş erteleyen veya ağırdan alan bir tutum içindeyse, ortada buluşabilmeleri için, ikisinin de esnemesi ve çabalaması gerekir.
Hangi çiftler; evlilik terapisinden fayda göremezler?
Eşlerden birinde ölçüsüz alkol kullanımı varsa ve sürdürülüyorsa; terapi çalışmasındaki tüm çabalar boşa gidecektir.
Madde kullanımı, kumar, internet bağımlılığı da; terapide boşa kürek çekilmesine neden olur.
Evlilik ve Şiddet: eğer bir evlilik ilişkisinde; nadiren bile olsa şiddet oluyorsa; evlilik terapisi sürdürülmemelidir. Sıfır şiddet; evlilik terapisinin ön koşullarındandır.
Boşanma ve Terapi: Boşanma sürecinde çift terapisi desteği almak; enerji ve zaman ekonomisi sağlayabilir (eğer çiftin çocuğu/çocukları varsa, terapinin çerçevesi aile terapisine dönüştürülüp, terapiye çocuklar da dahil edilebilir)
Boşanma öncesinde, terapist rehberliğinde, son bir kez “geçici veya kalıcı bir ayrılık denemesi” (ayrı evlerde yaşamaya soyunup; olumlu ve olumsuz etkilerini görmeyi denemek)
Evlilik ve Ekonomi (“para meselesi”)
– eşlerden sadece birinin çalışıyor olması,
– her iki eşin de çalışıyor olması,
– her iki eşin de çalışmıyor olması,
– baba veya kardeşlerle ortak aile şirketinin bedelleri nelerdir?
– eşlerin bireysel bütçeleri ve ortak bütçesi ne demektir?
Ekonomide:
– adalet / adaletsizlik
– saygı / saygısızlık
– özen / özensizlik
– sorumluluk / sorumsuzluk
– paylaşım / bencillik
– emekçilik / tembellik
Evlilik ve Köken aileler
“İstenmeyen gelin”
“İstenmeyen damat”
Kaynana-gelin çatışması
Gelin-görümce çatışması
Eşlerden birinin, kendi köken ailesiyle çatışması (baba-oğul çatışması, anne-kız çatışması, kardeşler arası çatışma)
Evlilik ve Sadakatsizlik: eşlerden birinin gizli bir gündemi varsa; terapinin seyrini sabote edebilir.
Eşlerden birinde veya her ikisinde kronik hastalık olması; özel psikolojik destek gerektirebilir.
Toplumumuzda; psikoterapi, evlilik terapisi, psikolojik destek almak… ne anlama geliyor?
Evlilik, boşanma ve ebeveynlikle ilgili yanlış inanışlar
KADINLAR ile ERKEKLER arasında ne gibi farklılıklar görülebiliyor?
Erkeklerin; eşlerini kaybetmekte olduklarını anlamakta jetonları geç düşüyor. Evlilik terapisine başvurmak için başlangıçta çoğu zaman gönülsüz oluyorlar. Evlilikteki mevcut sorunların önemini kavramakta güçlük çekiyorlar veya ciddiye almayıp kendi sorumluluklarını erteliyorlar. Evlilikte yaşadıkları sorunları; kendi başlarına desteksiz çözebileceklerini iddia edip, herhangi bir gayret de göstermiyorlar. Ya da evlilikteki problemlerin sadece eşlerinden kaynaklandığına inanıp, eşlerine “esas sorun sende, terapiye sen tek başına git” diyebiliyorlar. Terapiyi sadece masraf olarak görüp, homurdanabiliyorlar. Terapiye rötarlı geldikleri için evliliği iyileştirmek ya çok zorlaşmış ya da çok geç kalınmış olabiliyor.
Kadınlar; evlilik sorunlarını düzeltmek için daha çok çabalıyorlar. Zaten çoğu zaman, kadınların duygu dünyaları erkeklerden daha derin görünüyor. İşbirliğine, uzlaşmaya ve yakınlık arayışına daha eğilimliler. Fakat; bir kadın evliliğinden vazgeçtiğinde, “cin şişeden çıkmış oluyor” ve boşanma kararından geri dönüşü pek olmuyor.
Erkekler; bekarlıktaki hayatına ve bireysel özgürlüğüne meyil gösterirken, eşiyle yakınlaşmakta güçlükler yaşayabiliyor.
Kadınlar; ikili ortak yaşama daha yakın görünüyorlar ve buna paralel olarak, bireysel bağımsızlıkları kısıtlanabiliyor.
Erkekler için cinsellik: “sadece seks yapmak” olarak yaşanabiliyor.
Kadınlar için cinsellik: yakınlık hissi, güven, aidiyet, sadakat, bağlılık, sevgi ifadesi gibi bir çok unsur barındırabiliyor.
Kötü giden evliliklerde bazen de; “ayrılma” veya “boşanma” lâfları ucuzlatılıyor. Eşlerden birisi evden ayrılıp, tekrar eve dönebiliyor. “Küsmeler”, “barışmalar” veya “barıştırılmalar” birbirini izleyebiliyor.
“Ayrılma” veya “boşanma” lâfı; tehtide, blöfe veya şantaja dönüştüğünde, evlilik ilişkisi giderek laçkalaşıyor.
Çocuk(lar) üzerinden de; ürkütücü tehtit ve şantaj veya pazarlıklar havada uçuşabiliyor.
EVLİLİK TERAPİSİNDE EŞLERİN KAFA YORMALARI İSTENEN BAZI SORULAR ve KAVRAMLAR:
“Ben ve eşim; birbirimizde neler görüyoruz?”
“Birbirimize neler gösteriyoruz?”
Eşindeki iyiliği görmeye çalışmak
Eşine iyilik sunmak
“Eşim kim ve kim değil?”
Evlilik ilişkisinde kendin olabilmek
Kendinle ve eşinle bağlantıda olmak
Bağlantıyı kesmemek, koparmamak, sürdürmek
Bağlantıyı yenilemek, tazelemek
Evlilikte; kişisel sınırlarını kaybetme eğilimi veya korkusu
Düşünmeyi öğrenme kapasitesi
“Düşünmek üzerine” düşünmek
Neler yapılmalı?
Neler yapılma-malı?
Talepleri ve taahhütleri takvimlendirmek
Hiçbir şeyi idealize etmemeyi öğrenmek: hayatı, hayat arkadaşını, evliliği, anneni, işini, parayı, gücü…
Hiçbir şeyi değersizleştirmemek
Kendini de, eşini de: ne yukarılara, ne de aşağılara koymamak
Konumlandırmayı mütevazı yapmak.
Evlilikte “köle”, “mahkum”, “makine” veya “maymun” olmamak.
İnsaniliğini korumak
Sadece bazı şeyleri görme veya gözardı etme hatasına düşmemek
Ölümlülüğü, sonluluğu kabul etmek
Zamanın ve enerjinin umutsuzca harcandığını görmek
Bağımlılık söylemlerini tekrarlamak:
“ruh ikizimi buldum”
“o benim ruh ikizim”
“o da değilmiş”
“bu seferki gerçekten ruh ikizim”
“üçüz müyüz yoksa?”
Geçmişinde (çocukluğunda) sevgiyi hiç deneyimlememiş olmak
Eşlerden birisi çocukken ebeveynleri tarafından hiç sevilmemişse, ruhunda ağır hasar oluşmuş olabilir.
Soru: “sevgi; beni veya eşimi değiştirebilir mi?”
Cevap: tabi ki çoğu zaman değiştiremez, hatta bazı eşleri asla değiştiremez.
Suçluluk, açlık, açgözlülük, hırs
Kendisiyle yalnız kalamayan insanlar
Bazı insanların; kandırılmaya ihtiyacı vardır, bazılarının da kandırmaya.
Kendine/eşine acı çektirmek (sado-mazohistik ilişkiler)
Eşine kin beslemek
Zihinden hatalar değil, kalpten hatalar kırar ve daha ağır hasarlara yol açar.
İçindeki kötülüğün ve iyiliğin farkında olmadan ve kontrol etmeden; gerçekten yeterince iyi olamazsın.
Kendi düşüncelerinden şüphe duyabilen insan; iyi insandır.
“Gerçek iyilik” orta yaşlarda ortaya çıkar.
Önyargısızlık,
Merak, özen, çaba,
Teşekkür edebilmek (şükran)
Adalet
İşbirliği, dayanışma.
Ne istediğini bilememe
Tavır, sitem, küskünlük, suskunluk
Kumar, şiddet, alkol-madde kullanımı
Kıskançlık, kuşkuculuk, güvensizlik
Kopukluk veya birbirini boğmalar
Kırgınlık, öfke, kin, düşmanca duygular
Eşlerin hareketlerinin birbirine batması
Tahammülsüzlük
Sadakatsizlik
Eşini kandırmak
Kronik yalan söylemek
Kararsızlık, korku
Kendi evliliğinin sorumluluğunu almak
Kendi hayatının sorumluluğunu almak
Kabul etmek ve sızlanmamak
Değerler
Yeni bir şey yapmadan, değişim beklemek hatası
Çok şey isterken, hiç bir şey elde edememek
Gerçek ilişkilerin, gerçekten çaba gerektirdiğini kabul etmek
Eşlerin evlilikten beklentisi çok yüksek olduğunda ve o yüksek beklentiler karşılanamadığında, eşlerin: “bu; benim evlendiğim kişi değil!” diyerek söylenmeye başlaması
Eşinin eksiklerine hoşgörü gösterebilmek
Eşlerin yakınlık kavramlarının örtüşmemesi
Eşlerin yakınlık ihtiyaçlarının örtüşmemesi
Çocukların nasıl yetiştirilmesi gerektiğiyle ilgili çatışmalar
Kariyer / statü / prestij / mülkiyet ile ilgili çatışmalar
Köken ailelerle ilgili çatışmalar
Olumsuz davranışları azaltmaya çalışmaktansa, olumlu davranışları arttırmayı denemek
Limitleri zorlamak / zorlamamak
Destek talep etme / etmeme oranı
Eşlerin duygulanım (duygularını ifade etme) tarzlarındaki farklılıklar
Eşlerin; kendi köken ailelerinde edindikleri ilişki kalıplarını, evliliklerine taşımaları
Eşlerin; çocukluklarındaki ilişki tarzını sürdürmeleri
Bireysel olarak; kendilerine özgü ilişki tarzı geliştirememiş olmaları
Kendilerine özgü ortak bir evlilik tarzı geliştirememiş olmaları
Problemlerle başa çıkma stillerinde farklılıklar
Eşlerden birinde veya her ikisinde terk edilme / reddedilme / onaylanmama korkularının olması
Kendini yatıştırmakta güçlük, yatıştırılma ihtiyacı
Herhangi bir güçlükle karşılaşan her insanın; kendine özgü bir başa çıkma stili vardır. Bir zorlukla karşılaşıldığında; kimi insanlar yakınlaşır, kimileri uzaklaşır, kimisi de olduğu yerde kalır.
Yapıcı bir lisanla mı konuşuyorlar, yıkıcı mı ?
Eşlerin birbirine bireysel nefes alabilme mesafesi bırakması, soluklanma alanları yaratabilmeleri önemlidir.
Yolunda gitmeyen şeyin tam olarak ne olduğunu bilmeden, herşeyi düzeltmeye çalışmak yaygın hatalardandır.
alışverişlerinde koreografiyi nasıl sağlayacaklarını terapi sürecinde öğrenmek
eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinin damarına, hassas düğmelerine, bam tellerine basması, inciticilikteki tekrarda her iki eşin de katkısının olduğunun kabulü.
Müzik kursu, birbirinin sesini bastırmak, birbirinin akordunu bozmak, ritmi kaçırmak, senkronizasyonun bozulması, ahenkli bir müzik yapmak yerine, müziğin gürültüye dönmesi
Esnekliğe dair inançlar
Açık, net, sağlam ve esnek ortak ilkeler oluşturmak
Prensipsizlikten de, katılıktan da uzak durmak.
Eşlerin; köken ailelerinde edindikleri normları (atıfları, inançları, standartları, kalıpları) kendi evlilik ilişkilerine aynen taşımaları nedeniyle; kendi evliliklerinde neyin “normal” neyin “anormal” olduğu üzerinde uzlaşamamaları ve bu yüzden tekrar edip duran münakaşaların, tartışmaların, çatışmaların birbirini izlemesi.
Evlilik ilişkisini; otomatikleşmiş kalıplarla, algılarla ve tepkilerle sürdürerek yorulmak, tükenmek.
Eski kalıpların içine, evliliği çekmek yerine:
eski kalıpları kırıp, eşiyle yeni bir ilişki kurmayı denemek
Kendi iletişim tarzlarını oluşturmak
Kendi anne-babalarının veya çocukluklarının tarzlarını sürekli tekrarlamak.
Kendi yetişkin tarzlarıyla, kendi evlilik tarzlarını oluşturmayı denemek.
Eşlerin kendileri için doğru olanı araması
Kendi evlilikleri için doğru olanı arayıp bulmak
Evlilik ilişkileri için işe yarayabilecek olanı arayıp bulmak
Bazen erteleyebilmeyi, bazen de asla ertelememeyi öğrenmek:
Neyi, ne zaman, ne kadar ertelemek veya ertelememek?
Kişinin eşine yönelik aşırı zorlayıcı ve ısrarcı tutumu; eşi tarafından, sanki annesi veya babasıymış gibi bir algılanmaya yol açabilir.
Birbirlerinin köken ailesine saldırmak / saldırmamak
Çiftler kaç gruba ayrılabilir?
ilişkiyi kolaylaştıran, esneyebilen, güvenli, “ideal” çiftler
zorlayan, zorlaştıran, güvensizleşebilen zor çiftler
sado-mazohistik (acı çekmekten ve çektirmekten beslenen) kaotik çiftler
Aslında; “ideal çift” diye bir şey yoktur; çünkü ideal partner, ideal eş, ideal insan, ideal çocukluk, ideal ebeveyn, ideal evlilik, ideal hayat diye bir şey yoktur.
Eşlerin iki yetişkin ilişkisi (yetişkin-yetişkin ilişkisi) yerine; ebeveyn-çocuk ilişkisi veya çocuk-çocuk ilişkisi kurması:
“aynı annen gibisin!”
“sen anneme kurban ol!”
“aynı annem gibisin”
“sen benim annem değilsin!”
“evet, ben senin annen değilim!”
“senin karşında çocuk yok!”
“çocuk mu kandırıyorsun?”
“sen beni çocuk mu sanıyorsun?”
“çocuk gibi davranıyorsun!”
“ben senin çalışanın / kölen / hizmetçin değilim!”
Çocukken beğenilmemiş olmak
Çocukken “pohpohlanmış” olmak
Beğenilme ihtiyacı
Yakınlık ihtiyacı
Mesafe ihtiyacı
Köken ailesindeki bağlanma tarzı
Bireysel bağlanma tarzı:
Çok kolay bağlanmak
Zor bağlanmak
Güvenli bağlanmak
Güvensiz, kuşkucu bağlanmak
Kaçıngan bağlanmak
Bağlanmaktan kaçınmak
Takıntılı / Fanatik / Bağımlı bağlanmak
Kayıtsız bağlanmak
Bağlanamamak
Bağlanmamak
Samimi, içten, doğal, güvenilir, hoşgörülü
Samimiyetsiz, yapay, suni, sahte, güvenilmez, hesapçı, fırsatçı, istismarcı, baskıcı, küçümseyici, pohpohlayıcı, aşağılayıcı, değersizleştirici
İlişkide bireysel ve ortak standartlar var mı?
Her bir eşin; evlilik ilişkisine yaptıkları yatırımın dereceleri ne ?
Bazı tavsiye ve hatırlatmalar:
Çoğu zaman; evlilik terapisine rötarlı geliniyor; yani geç kalınmış oluyor.
Bu nedenle; eşlerin herhangi bir şeyi konuşacağı veya yapacağı an’ı iyi seçmesi, zamanlamayı doğru yapması gerçekten çok değerli ve işlevsel olabiliyor. Hiçbir şey için; ne çok erken, ne çok geç olmaması önemli hale geliyor.
Boşanmak için; eşin veya evliliğin %100 kötü olması gerekmiyor.
Evliliğin de, boşanmanın da; astarının bezinden pahalıya gelmemesine dikkat etmek gerekebiliyor.
Usturuplu boşanabilmekle ve evliliğinin yasını tamamlamakla; eşlerin kendi bireysel yollarına gidip, kendilerine yeni hayatlar kurmaları daha mümkün olabiliyor.
Eşlerin; kendi köken ailelerinden (olumlu ve olumsuz unsurlarıyla) nasıl bir manevi miras aldığı ve kendi çocuklarına nasıl bir manevi miras bırakacağı (olumlu ve olumsuz unsurlarıyla) en önemli terapi hatırlatmalarından birisidir.